22 Nisan 2020 Çarşamba

Olağanüstü Bir Gece -Stefan Zweig I Kitap Yorumu




Kitabın Adı: Olağanüstü Bir Gece
Yazar: Stefan Zweig
Sayfa Sayısı: 80
Yayınevi: Türkiye İş Bankası
Türü: Modern Klasik-66

ARKA KAPAK: Olağanüstü Bir Gece, seçkin bir burjuva olarak rahat ve tasasız varoluşunu sürdürürken giderek duyarsızlaşan bir adamın hayatındaki dönüştürücü deneyimin hikâyesidir. Sıradan bir Pazar gününü at yarışlarında geçirirken, belki de ilk kez burjuva ahlakından saparak “suç” işler. Böylece yeniden “hissetmeye” başladığını, kötücül ve ateşli hazları olan gerçek bir insan olduğunu fark eder. İçindeki haz dolu esrime, aynı günün akşamında onu gece âleminin son atıklarının arasına, “hayatın en dibindeki lağımlara” sürükleyecek, varış noktası ise ruhani bir uyanış olacaktır.





YORUMUM:
Bu kitaba başlama sebebim kesinlikle Stefan Zweig ve onun muhteşem betimlemeleriydi. Daha önce çoğu kitabının tadına bakmış birisi olarak bu kitabını da uzun zamandır merak ediyordum. Yazıma öncelikle bu kitabın ortaya çıkış hikayesini anlatarak başlamak istiyorum:

Bir gün yazarımız Stefan Zweig’a katıldığı çatışmalarda şehit düşen Baron Friedrich’in ailesi, Baron’un yazı masasında buldukları yazıları göz gezdirmesi için verirler. Ailesi bu yazıları incelediğinde ilk başta edebi bir çalışma olarak düşünseler de aslında Stefan Zweig yazıları okuduktan sonra bunların Baron’un gerçek yaşantısı, bütün ayrıntılarıyla gerçekliğe dayanan bir ruhsal hikaye olduğunu düşünür. Ardından Zweig bu hikayeyi kendi mükemmel üslubuyla düzenleyip, herhangi bir olayı atlamadan, sadece kitabın ismini değiştirerek bizlere sunar.

İlk olarak Baron’un kağıda yazdığı şu sözlerle kitaba başlıyoruz “Bu sabah aklıma birden gelen o olağanüstü gecede yaşananları, bütün olan biteni bir kez de doğal akışı içinde düzenlenmiş olarak görebilmek amacıyla kendim için yazmak geldi.” Ve ardından Baron’un o olağanüstü gecede neler yaşamış olduğunu merak etmeye başlıyoruz. Kitabın başlarında verilen bu gizem kitabın sonuna kadar beni ele geçirdi diyebilirim. Stefan Zweig’ın o harika yazım dili, karakterin duygularını harika bir şekilde eğip büküşü her zaman olduğu gibi beni benden aldı. Kitap boyunca devam eden o tek paragraflı bölümleri okumak ağır gibi görünse de diğer kitaplarından alışkın olduğum için okumak benim için kolay oldu.
Kısacık bir zaman diliminin, hiç hesaplanmamış küçücük bir olayın bile  bir insanın hayatını nasıl bu denli değiştirebileceğini harika bir üslup ile kitap boyunca okuyoruz. 

Karakterimiz Baron, saygın bir yedek subay, hali vakti yerinde, elit tabakadan olan bir burjuva. Ona göre hayatı oldukça sıradan ve donuk bir şekilde ilerliyor. Parasından başka hiçbir şeyi yok. Etrafı insanlarla çevrili olsa da oldukça yalnız birisi. Bir gün Baron yine hayattan sıkılmış halde at arabasına atlar ve at yarışlarının olduğu yere doğru gider. Bir süre insanları izledikten sonra gözüne şişman bir adamın elinde at yarış kuponlarıyla aceleyle koştuğunu görür ve adama çarpar. Adamın elindeki kuponlar etrafa saçılır. Bu durumu izleyen Baron o sırada daha önce yapmadığı bir şeyi yapar ve adamın kuponlarından birisinin üzerine basıp onu gizler. 

Onun gibi centilmen, elit tabakaya ait birisinin böyle bir davranışta bulunması karşısında hiç kötü hissetmez. Tam tersine yeniden yaşadığını hisseder. Hatta bu duygularını şu sözleriyle dile getiriyor Baron “ Benim içimde bile, soluk alıyor oluşumu evrenin bir parçası olmama borçlu olsam da benim içimde bile, yeryüzüne ait her şeyde bulunan o gizem dolu volkansı özün, bazen tutkunun sarsıntılarıyla parlayan ateşi hala canlıydı demek ki; demek ki ben de yaşıyordum, canlıydım, kötücül ve ateşli hazları olan bir insandım. Bu tutkunun fırtınasıyla bir kapı açılmıştı, içimde bir derinleşme olmuştu ve ben haz dolu bir esrimeyle içimdeki bu bilinmeyene bakarken hem korkuyor hem hayat buluyordum.”  Daha önce yaşamadığı, bilmediği bir duyguyu hissetmeye başlamasına, ruhunun uyanışına şahit oluyoruz.

Varoluş sancıları üzerine, dönemin burjuva yaşamını ve alt kesimin konulduğu statüyü açık bir şekilde ruhsal betimlemelerle anlatmış Stefan Zweig. Kitabın ağır bir şekilde ilerlemesi bazen beni sıkmış olsa da ilerledikçe ve sonunda neler olduğu konusunda düşündükçe hızla okumaya devam ettim. 

Baron yazısını şu sözleriyle bitiriyor “O geceden arkadaşlarımdan hiçbirine söz etmedim.; içimin bir zamanlar ne kadar ölü olduğunu asla bilmediler, şimdi nasıl çiçek açtığımı da asla anlayamayacaklar. Bir kez kendini bulmuş olan kişinin bu yeryüzünde yitirecek bir şeyi yoktur artık. Ve bir kez kendi içindeki insanı anlamış olan bütün insanları anlar."


2 yorum: